BASINA VE KAMUOYUNA
 
 

                          Basına ve Kamuoyuna

 

                       Dünya üzerinde birçok çocuk ya savaş ortasında ya da açlık sınırında yaşamını sürdürüyor. Bu koşulları ortadan kaldırmak ve onlara daha iyi bir yaşam sağlamak amacıyla hazırlanan Çocuk Hakları Sözleşmesi, 191 ülke tarafından kabul edilmiştir. Türkiye'nin de 1990 yılında imzaladığı bu sözleşme toplam 54 maddeden oluşmaktadır.

                       Taraf ülkeler bu sözleşmeyi hazırlarken çocuğun kişiliğinin tam ve uyumlu olarak gelişebilmesi için mutluluk, sevgi ve anlayış havasının içindeki bir aile ortamında yetişmesinin gerekliliğini kabul etmişlerdir. Ayrıca çocuğun toplumda bireysel bir yaşantı sürdürebilmesi için her yönüyle hazırlanmasının ve özellikle barış, hoşgörü, özgürlük, eşitlik ve dayanışma ruhuyla yetiştirilmesinin gerekliliğini savunmuşlardır.

                        Türkiye’nin de imzaladığı bu sözleşmeye göre; Çocukları ilgilendiren konularda alınan kararlar, yapılan kanunlar ve devlet tarafından yapılan uygulamalar mutlak olarak çocukların yararları ve çıkarları dikkate alınarak yapılmalıdır. Çocuklar ve ailelerinin din, dil, ırk politik düşünce gibi ayrıcı özelliklerine bakılmaksızın sözü edilen bu haklara eşit olarak sahiptirler ve çocuklar kendileri ile ilgili görüş ve düşüncelerini her şekilde özgürce açıklama hakkına sahiptirler. Bizler Şırnak Barosu avukatları olarak Türkiye Cumhuriyeti devletini imzalamış olduğu ve imzalayarak yasalar üstü kabul ettiği bu anlaşmaya uymaya çağırıyoruz. Bu anlaşma gereği her Kürt çocuğunun ana dilinde eğitim alma hakkı vardır. Yine bu anlaşma gereği bir Kürt çocuğuna her sabah “ Türküm” diye başlayan andı okutmak ta sözleşmenin açık ihlalidir. Okula başladıkları ilk gün yalan söylemeyi öğrenen çocuklardan gelecekte nasıl bireyler olmaları beklenmektedir? Bir Kürt çocuğunun “ben Türk’üm” derken ruhunda oluşan erozyonu hangi yasa, hangi sözleşme onarabilir? Türkiye kalıplaşmış, tabulaşmış önyargılarını yıkmalı, kabuğunu kırmalıdır. Ortak yaşamın gerekliliklerini yerine getirmek bizlerin sonraki nesle borcumuzdur.

                   Yine Kürt çocuklarına yönelik bir başka uygulama da terörle mücadele yasasıdır. Çocuklar, içinde bulundukları sosyal, ekonomik ve kültürel koşullar göz ardı edilerek, 20 yıldan fazla ceza istemiyle yargılanıyor. Çıkarılan yargı paketlerinin sorunun çözümüne kalıcı hiçbir çözüm getirmediği bu gün cezaevlerindeki çocuk sayısından anlaşılmaktadır. Yargılama süresince eğitim başta olmak üzere sağlık ve güvenlik gibi temel hakları sekteye uğrayan çocukların tutuklu olarak yargılanmaları, Türkiye’nin de tarafı olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına dair Sözleşme’ye, Anayasa’ya, hukuk devleti ilkesine ve çocuk adalet sistemine aykırıdır. Sözleşme, kanunla muhalefet halindeki çocuklar için tutuklamanın ancak son çare olarak düşünülebileceğini söylemektedir. Somalili çocuklar için gözyaşı dökenler, İsrail işgaline karşı direnen çocukları alkışlayanlar, vicdan sahipleri sizlere sesleniyoruz. Binlerce kilometre uzaktaki çocukların acılarına ortak olurken yanı başınızdaki Kürt çocuklarını nasıl görmezden gelirsiniz? Kürt çocukları bu yaşadıkları coğrafyayı kendileri seçmediler. Bu savaş ortamına doğdular. Panzerlerin ve silahların gölgesinde büyüyen bu çocuklar kendilerine büyüklerinin oyuncaklarından oyun yarattılar. Büyüyeceklerini ve her şeyin biteceğini düşünüyorlar. Onları daha fazla büyüklerinin kavgasına dahil etmenin telafisi mümkün olmayacaktır.                  

                   Biz Şırnak Barosu olarak geleceğimizin teminatı dediğimiz çocuklarımızın özgür, eşit, kendine güvenen, adil ve dürüst birer birey olarak yetişmeleri için önlerindeki tüm engellerle mücadele edeceğimizi tüm halkımıza duyuruyoruz.

                   Çocuklarımız nasıl geleceğimizin teminatı ise onları yetiştiren kadınlarımız da var oluş sebebimizdir. Ancak her sözümüzle başımıza taç ettiğimiz kadınlarımıza yönelik şiddet oranı hızla artmaktadır. 25 Kasım “Kadına karşı şiddetle uluslararası mücadele günü” nün bu yüzden özel bir önemi bulunmaktadır. Yasal düzenlemeler, kampanyalar veya cezaların artması kadınlarımızın bugün dünden daha yoğun bir biçimde şiddete maruz kaldıkları gerçeğinin önüne geçememiştir. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde aile içi şiddet sebebiyle ceza alan ilk ülke olmuştur. Dünya kadına karşı uygulanan şiddeti uluslararası bir sorun olarak görmekte ve toplu mücadele için kararlar almaktadır. Yapılan istatistikler kadınların %25’inin şiddet gördüğünü ve bu şiddetin %75’inin aile içi şiddet olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde çocuk yaşta evlendirilen, evlendirilebilmek için yaşı büyütülen kızlarımızın sayısının da her geçen gün arttığını gözlemlemek endişelerimizi arttırmaktadır. Son yedi yılda Türkiye genelinde kadın cinayetleri %1400 artış göstermiştir. Tüm bunlar göstermektedir ki, yasal mevzuatın iyileştirilmesi kadına yönelik şiddeti azaltmaya yetmemektedir. Türkiye’de top yekûn bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Kökenlerimize işlemiş olan kadını 2. Sınıf, gelişmemiş, bakıma muhtaç bir birey olarak gören anlayış değişmediği sürece imzalanan anlaşmaların da alınan kararların da uygulanabilirliği olmayacaktır.

                   Biz Şırnak Barosu olarak kadına yönelik her tür şiddetle bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da mücadele edecek, kadınlarımızın sessiz çığlığına ses olacağız. Bu mücadelede Türkiye'de ve dünyada kadının insan haklarını koruma ve geliştirmeyi amaçlayan, şiddetin ortadan kaldırılması için mücadele eden tüm kurum ve kuruluşları en içten duygularımızla selamlıyoruz.

                   Cinsiyetiniz her ne olursa olsun, yüreğiniz bir kadın kalbi gibi atsın temennisi tüm kamuoyunu bu mücadeleye katkıda bulunmaya çağırıyoruz. 23.11.2012

 

                                                                                              Şırnak Barosu

                                                                                Kadın Ve Çocuk Hakları Merkezi