AVUKATLARA ÖZGÜRLÜK, KÜRTLERE ADALET
BASINA VE KAMUOYUNA
Sayın Basın Mensupları,

Bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu Baroları olarak meslektaşlarımıza,  mesleğimize ve özelde Kürtlere, genelde de toplumun tüm muhalif kesimlerine yönelik kamu makamlarının ve özellikle yargı mekanizmasının geliştirmiş olduğu otoriter ve ayrımcı tutumlara karşı talebimizi kamuoyu ile paylaşmak için buradayız.  
22 Kasım 2011 tarihinde gerçekleştirilen operasyon neticesinde 15 farklı Baroya mensup 36 meslektaşımız, sadece ve sadece avukatlık görevlerini yaptıkları için tutuklanmışlardır. Aradan dört buçuk ay geçmesine rağmen hala bir mahkeme önüne çıkarılmamışlardır. Meslektaşlarımız cezaevine kabul sırasında onur kırıcı uygulamalarla karşılaşmışlardır.  Bu konuda yapılan suç duyurularından da bugüne kadar bir sonuç alınamamıştır. Yine KCK soruşturmaları kapsamında, ana dillerinde savunma yapmak isteyen 7 meslektaşımızın tutukluluk süreleri 3 yılı aşmış olmasına rağmen halen ısrarla tutuklu olarak yargılanmaktadırlar.
Gösteri ve yürüyüşlerde insan öldürmek, aşırı güç kullanarak göstericilere işkence ve kötü muamelede bulunmak "ileri demokrasimizin" rutin bir uygulaması haline gelmiştir. Öyle ki öğrenciler, memurlar ve Kürtlerin olduğu,  hükümetin politikalarını eleştiren her gösteri ve yürüyüş; polisin aşırı ve gereksiz güç kullanımına sahne olmaktadır. Öyle ki Şırnak ve Urfa'da meslektaşlarımız, polisler tarafından dövülmüş,  kelepçelenmiş ve yerlerde sürüklenmiştir.
Cezaevleri slogan atan, pankart açan, ideolojik halay çeken(!), ağaç diken, doğum günü kutlayan, taş atan, parasız eğitim isteyen ve gazetecilik yaptığı için "terörist"(!) olarak yargılanan binlerce kişiyle dolmuş taşmıştır. Sistem adeta “terörist(!)” üreten bir mekanizma gibi çalışmaktadır. Kürt meselesi konusunda bir çözüm üretemeyen sistem, bu konu hakkında ayrık görüş belirten herkesi "terörist"(!) olarak yaftalamakta, tıka basa dolu olan cezaevlerine atmakta, yıllarca tutuklu bir şekilde yargılamakta beis görmemektedir.   
Öyleki artık her sabah yeni bir operasyon ile güne başlamaktayız. Gün içinde medyanın uğraşı alanının büyük bir kısmının operasyonlar, soruşturmalar ve davalardan oluştuğunu ibretle izlemekteyiz. Garip olan ise hükümet yetkililerinin bu durumu "demokratikleşme" olarak kamuoyuna yutturmaya çalışmalarıdır. Sonuç; Cezaevlerinde terörist(!) çocukları, terörist(!) avukatları, terörist(!) gazetecileri, terörist(!) öğrencileri, terörist(!) siyasetçileri bulunan ve toplamda 125 bin tutuklu ve hükümlü barındıran muhteşem bir ileri demokrasi örneği. 
Toplumun muhalif kesimlerini nefessiz bırakan faşizmi andıran bu uygulamalar ve politikalar, bizler de dahil olmak üzere Kürtlerin, Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl çözümüne olan inancı ortadan kaldırma noktasına gelmiştir.
Bu nedenlerle;
Mesleklerinin gereğini yaptıkları için tutuklanan meslektaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını,
27 Şubatta Şırnak'da, 21 Martta Urfa'da meslektaşlarımıza saldıran polislerin derhal açığa alınmasını ve haklarında etkin soruşturma yapılarak dava açılmasını ,
Başta Roboski'de öldürülen 34 sivil  olmak üzere, gösteri ve yürüyüşlerde polis ateşiyle öldürülen insanlarımızın faillerinin derhal yargı önüne çıkarılmasını,
Düşünce ve ifade özgürlüğü önünde büyük engel oluşturan Terörist(!) üretme kanunu olan Terörle Mücadele Kanununun derhal kaldırılmasını, TCK ve diğer Kanunlardaki anti-demokratik hükümlerin kaldırılmasını ve değiştirilmesini,
Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için müzakere sürecini yeniden başlatılmasını,
Basına yönelik baskı ve sansüre derhal son verilmesini, cezaevinde tutuklu olan basın mensupları serbest bırakılmalısını,
Toplumun muhalif kesimlerine yönelik baskı ve tutuklama furyası; ifade özgürlüğüne ve basın özgürlüğüne yönelik ağır ihlaller nedeni ile katılımcı, sivil ve demokratik bir anayasa yapma koşullarının olmadığını ortaya koymuştur. Bu nedenle öncelikli olarak "yol temizliği" olarak adlandırılan iyileştirmeler yapılmasını ve engellerin kaldırılmasını,
Özel yetkili mahkemelerin ve özel yargılama usulüne ilişkin kanun maddelerinin kaldırılmasını,
Uluslararası sözleşmelerde de yer alan anadilde savunma hakkının mutlak suretle tanınmasını,
 Mahkemelerde; Kürtler başta olmak üzere, muhalif kesimlere yönelik ayrımcı tutumlara ve kararlara son verilmesini talep ediyoruz.
 
BÖLGE BAROLARI